4 Eylül 2011 Pazar

Not a "Knight's Tale"


Genç şövalye ileriye doğru ağır adımlarla yürüdü.. Yüzünde acımasız bir ifade yoktu, hayır.. Tam tersine sanki bir şeyleri anlamaya çalışır gibi bakıyordu karşısında ayakta durmayı başaramadan kendini yere bırakan kadına.. Kılıcının ucuyla onu sırt üstü çevirdi ve yüzüne baktı.. Kadının gözlerinin kapalı olacağını düşünüyordu şövalye, çatlamış dudaklarının hafifçe aralık olup zar zor nefes aldığını görmeyi umuyordu çünkü ona verdiği zarardan emin gibiydi; fakat gördüğü manzara tasarladıklarından çok farklıydı..

Kadının gözleri açıktı ancak içlerinden herhangi bir duyguyu algılayamıyordu, kadının dudakları sanki karşısındaki onun söyleyeceklerini duymaya değer biri değilmiş gibi kapalıydı; ancak şövalyeyi en çok şaşırtan o bembeyaz yüzdeki her şeye rağmen "devam etme" arzusunu net bir şekilde görebiliyor olmasıydı.. Suratına güçlü bir ifade kazandıran kalın kaşlarını bakışlarına siper ederek yerdeki kadınla göz göze gelmeye çalıştı ve bunu başardığında saldırgan olmaktan çok uzak bir ses tonuyla sordu ona "Neden vazgeçmiyorsun?!".. Cevap almayı ummuyordu hiç bir şekilde ancak soruyu sorana kadar da aslında bir cevap duymak istemediğinin farkında değildi.. Gözlerini kapadı, iki kısa, derin nefes aldı.. Gitmek her zaman onun için daha kolay olmuştu.. Karar veremiyordu, karar vermekte becerikli sayılmazdı.. Kimse bunun aksini de iddia edemezdi şayet verdiği nadir kararlardan birinin ayakları dibinde yattığını görselerdi.. Ama şövalye görüyordu, kendisinin bu hale nasıl geldiğini de, yerde yatan kadının neden orada olduğunu da biliyordu..

Rüzgar esmesini umarak kafasını omzunun üstünden yana doğru çevirdi ancak bu umudu da gerçekleşmedi.. Göğsünde büyümeye devam eden duyguyu anlamaya çalıştı.. Herhangi bir duyguyu anlamaya çalışmasını anlamaya çalıştı.. Fakat yapabildiği tek şey sıktığı dişlerinden biraz daha acı kazanmak oldu.. Gözlerini bu kez öfkeyle açtı ve kendine sordu "Neden vazgeçmiyorsun?!" diye.. Sesinde öyle bir ızdırap vardı ki bunun sorumlusu olarak gördüğü kadının solumalarını bile bastırmıştı kendine yönelik olan haykırması.. Üstündekilerden kurtulmak istedi şövalye.. Zırhından, kılıcından, kimliğinden, kim olduğundan, ne düşündüğünden kurtulmak istedi.. Gerçekten de; önce kılıcından kurtuldu, daha sonra zırhından.. Kimliğinden kurtulmak için kim olduğunu unutmaya çalıştı, düşündükleri ona engel oldu; düşündüklerinden kurtulamadığını fark ettiği an ise daha fazla ayakta duramadığı an oldu ve başından beri yakınında olmak istediği kadının yanına diz çöktü..

Zarar verenin kendisi olduğunu bildiği halde, zarar gören kişi oymuş gibi canının yanmasına inanamıyordu.. Geniş omuzları elverdiğince yenilmiş gözüktüğüne, gözlerinden sadece çaresizlik ifadesinin okunabildiğine, karşısındaki kadının ondan daha güçlü olmadığına emin gibiydi.. Ancak yine de tüm yaşattıklarına rağmen tükenmiş hisseden kendisiydi, karşısındaki kadın ise sadece varlığıyla bile tükenmeyi reddediyor gibiydi.. Duymadıklarını söyleyen, duymak istediklerini söyleyemeyen bir adam olan şövalye, tam da o an sesini duymak için her şeyi yapabileceği kadının yanına uzandı, bakışlarını bakışlarına sabitleyip üçüncü defa "Neden vazgeçmiyorsun?!" diye sordu.. Gördüğü dolan gözlerin kendisininkiler olmasını umduğu için kendinden nefret ederek "Neden?!" dedi tekrar, "konuş benimle.". Ve yanında yatan kadın, verdiği en zor karar olan kadın, hiç bir zaman onun olamamış olan kadın duyduğu bu cümleden sonra tepkisizliğini kırar gibi yattığı yerden doğruldu ve dudaklarını şövalyenin dudakları ile paralel hale getirip onun nefesine "Çünkü vazgeçemiyorum." diye fısıldadı; kendisinden duymak istenileni söylemiş bir edayla ayağa kalktı ve sanki sahip olduğu tek gücü oradan gitmek için kullanacakmış gibi zorlanarak bir iki adı attı.. Yüzünde acımasız bir ifade yoktu, hayır.. Tam tersine sanki bir şeyleri anlatmaya çalışır gibi bakıyordu karşısında ayakta durmayı aslında hiç bir zaman başaramamış ve artık kendini tamamen yere bırakmış adama.. Gözleri buluştuğunda karşısında ayakta duran kadından nefret etmeyi ne kadar sevdiğini anladı şövalye, vermek istediği tüm zararların kendisine daha çok saplanmış olduğunu hissetti, tam da o an sesini duymamak için her şeyi yapabileceği kadının "Ama bu artık seni bırakmadığım anlamına gelmiyor." dediğini duyabildi..

Gerçekte gidişleri umursamadığını artık unuttuğundan, avladığını sandığı avcısının gittiğini görmemek için gözlerini kapattı.. Daha önce hiç hissetmediği şeyleri hissettiği için düşünemedi bir an; daha sonra ayak seslerini işitemez hale geldi ve kim olduğundan, kimliğinden de kurtulduğunu hissetti.. Zırhı, kılıcı ve ne düşündüğü de onda değildi artık, ilk defa tam anlamıyla sadece ne hissettiği ile başbaşa kalmıştı.. Ancak en nihayetinde artık yalnız olduğunu görmeye cesaret edemediği için gözlerini açmadı ve bu gerçek anlamda verdiği en doğru karardı..

Hiç yorum yok: