25 Mart 2010 Perşembe

Dersiz, Topsuz ve Belirsiz


Bazen "Nasılsın?!" sorusuna net bir yanıt bulamaz halde olurum ben.. Şu sıralar da işte tam bu haldeyim.. Sanırım sizin de böyle hissettiğiniz anlar oluyordur.. "İyi de nasıl?!" sorusunu ekrana bakarken içinden çemkiren sevgili okuyucu, haklısın.. Zira bu durumu açıklamakta fayda var..

Sanırım günde ortalama 10 küsür kere "nasılsın?" sorusunu işitiyoruz karşımızdakilerden.. Ve genelde klasik olarak "iyidir ya nolsun, senden?" türevi bi cevapla karşılık veriyoruz.. İçten bi şekilde sorulduğunda veya biz soranı yakın gördüğümüzde ise klişe tabirlerden sıyrılıp cidden nasıl olduğumuzu söylüyoruz.. O gün kendimizi pek iyi hissetmediğimizden bahsediyoruz, bir süredir beklediğimiz iyi haberin nihayet geldiğini müjdeliyoruz, kısacası ruh halimizin %70ini oluşturan hisleri ortaya döküyoruz.. Gayet olası şeyler bunlar.. Ama bir de insanın ruh hali yüzdelik dilimlere %10-%10 dağılmış oluyor ki işte o modda bulunan insan "Nasılsın?!" sorusuna "Hangisini söylesem?!" diye düşünerek cevap veriyor.. Benim mevcut modum gibi..

Şu sıralar beni mutlu eden, çok üzen, artık sabrımı taşıran, heyecanlandıran, şaşırtan, suçlu hissetmemi sağlıyan, kızdıran, endişe ettiren, umutsuzluğa sürükleyen, heveslendiren ve korkutan olayları eş zamanlı yaşamaktayım.. (Surat ifaden O.o halini aldıysa bir de beni düşün fellow'er) Evet gerçekten şu sıralar tüm bu duyguları bir arada hemen hemen aynı dozda yaşıyorum.. Birbirine taban tabana zıt hislerin varolduğu gerçeğiyle yüzleşmeyi bırak, birbiriyle çelişenlerin varlığının kafa karıştırıcılığını da yaşıyorum.. "Ama nasıl oluyor da oluyor bu?! Bırak şimdi abartıyorsun!" deme olasılığı olanlara da cevaben "Ben de bilmiyorum neden bu hisler böyle yardırışta, o yüzden yazıyorum ya.." diyorum..

Yani tamam, hepimiz gün içinde birden fazla duygu halinde falan oluyoruz, sanal bebek(!) değiliz neticede, sadece "mutlu" veya "mutsuz" olalım.. Ama bu kadarının da fazla olduğunu düşünüyorum.. He ilk defa mı böyle karmaşık haldeyim?! Hayır.. Ama ilk defa bu karmaşada kendimi bu denli yalnız hissediyorum.. Yanında fazla insan olmasını tercih etmeyen, az ve özcü bi kişiliğim olsa da somut değil, soyut yalnızlıklar bu tip karmaşalarda can sıkıcı oluyor işte.. Sormadan derdimi anlatma gibi anormal bir özelliğim olmadığına göre de bu kafa dağınıklığı argo bir biçimde tabirlemek gerekirse içimde patlıyor.. Bu durum elbette ki geçici fakat süreç sıkıntılı oluyor.. Sorun o..

Kıcacası ben şu an "Nasılsın?!" sorusuna en fazla "Dağınığım" diye cevap verebilirim.. Buna karşılık "Nası ya?!" diyen olursa da internet ortamındaysa ya ona bu yazının linkini atarım ya da o kişiye sabirla_dinleyen@hotmail.com temalı bi adres açıp uzun bi mail yazarım.. Ama bana bu soruyu yüzyüze sorma hatasında bulunanları affetmem, gidilen cafede hesabı ona ödetirim.. Çünkü bu dağınıklığı toplayıp anlaşılabilir bi hale getirmem için en az 3-4 saate ihtiyacım olabilir ve kahve içmeyi çok severim *kk*

23 Mart 2010 Salı

Show Must Go On



İnsanın en umutsuz anlarında bile başını gömdüğü yerden çıkarıp umutla havayı koklamasını sağlayan bir cümledir "Gösteri devam etmeli.".. Yine de öyle geniş anlamlı bir cümledir ki bu, her türlü anlamı yükleyebiliriz ve yeni çıkarımlar yapabiliriz bence.. Mesela;



# Hani siz bile ne hissettiğinizden emin değilsinizdir fakat aklınızın ve kalbinizi öznesi olan kişi tam o sıralarda kendi kendine triplere grip "bu bana aşık ama ben ona değilim" modunda sizden uzaklaşmaya başlar ya.. O insan modu tam dayaklık işte.. Arkadaşım BEN daha emin değilim ne hissettiğimden, sana ne oluyor ki hemen yargılamakta ısrar ediyorsun?! Tamam belki "Lan galba sevgiliymişiz gibi oldu, ben elimi ayağımı çekiyorum bu işten" hissine kapıldın kapılasın geldiği için.. Ama bi sorgula bakalım iyice kendi kafanda cidden böyle bir durum mu var yoksa SEN mi öyle görüyorsun.. Daha da saçmalamaya devam edersen gösteri sensiz devam edecek, aklında olsun..

# Herkes kendini övmeyi sever, tamam.. Bir anneanne deyişi olarak da "Maymun bile aynada kendini görse beğenirmiş" cümlesiyle pekiştiriyorum bu düşünceyi hatta.. Ama maymun bile aslında ne olduğunun bilincindedir değil mi?! Şöyle ki; bazılarımız arkadaş ortamında kendilerini ifşa edip "Bugün çok bakımsızım yaa" diye serzenişte bulunurlar.. İşin aslı şudur ki bu cümleyi kuran kişi aslında gayet de bakımlıdır ama takviyeli sade(!) haline övgü istemektedir.. Aynı şeyi 3-4 yıl önce çektirdiği ve kendisinin çok beğendiği resimleri net ortamında yayınlayıp "Ay tipime bak ya, ne biçimmişim :)" yorumuyla yok canııım ne alaka* toplamak amacıyla da yapar bu insan modelleri.. Gösterinin kendini olduğunu vurgulamak isterler ama bu sefer de gerçek hayat onlarsız devam eder..

# Birinin bir şeyi bilmemesi, onu henüz öğrenmediğinden dolayıdır.. Bu sözü çok severim.. Fakat bazılarımız tamamen bunun tam tersi hareket eder.. Yani "ben her şeyi biliyorum" insanları bilmemenin bir ayıp olduğuna o kadar yürekten inanır ki öğrendiklerini karşısındakini ezmek amaçlı kullanır, hatta bunu hobisi haline getirir.. Meraklısın olduğu bi konuda bilgilendirir kendini önce.. Araştırır, okur, iyice donanım sahibi olur.. Sonra da geçer herhangi bi arkadaşının karşısına ve kendi kendine öğretmenliğe soyunur.. "Bunu biliyor musun?! Bu aslında böyleymiş.. Demek haberin yoktu.. Vah yazık sana.. Nasıl olur da bilmezsin kahrolasıca." edalı cümleciklerle bilgisi yettiğince ezmeye çalışır sizi.. Ne kadar bildiğinizi sınadıktan sonra bilmemeniz onu o kadar mutlu eder ki bi keyif sigarası yakmak ister içmese bile.. İşte bu tip insanlar karşısında "Sen bunları ne zaman öğrendin peki?!" cümlesiyle gösteriye devam edebiliriz.. Ama bu modüldeki birinin buna da cevabı vardır, hazırlıklı olmakta yarar var...

# Şimdi bu yazıyı okuyan hangi kişi "Ben hayal kurmam." diyebilir?! Dese bile bunu ne kadar içten söylemiş olur veya ne derece dürüsttür?! (Valla ben hayal kurmam ve de dürüstüm diyen sen sevgili okuyucu, bir daha düşün) Hepimiz hayal kurarız, hepimizin kafasında her gün yeni film senaryoları, kitap konuları, şarkı sözleri dolanıp durur.. Ama kendimizle ilgili ama sevdiğimiz biriyle ilgili sürekli aklımızda bi şeyler kurgularız.. Gelecekle ilgili hayallerimizin ufku sınırsız olduğu için de en çok bu alanda kafa patlatmayı severiz.. İşte tam burada bazı realist geçinen sözde karamsar mantık insanları hayal kuran fanfic temalı zihinleri küçümseme derdine düşer.. "Gerçekçi olalım, senin Oxford'da okuma gibi bi olasılığın olabilir mi hedehödö?!" türevi cümleler kurarlar, hevesinizi baltaladıklarının farkında olmadan sizi mantığın sesini dinlemeye zorlarlar ve bir zamanlar aslında kendilerinin de hayal kurduğunu unuturlar.. Yani tamam, bu hayalperestlik kişiden kişiye göre oran değiştirebilir ve fazlası hakikaten zarardır.. Ama ihtimal dahilinde bile olsa düşündükçe yüzümüzde bir gülümseme oluşturan bu düşünceleri budamak da "mantığa" sığmaz.. Gösteri yine bi şekilde devam eder tabii ama hayalgücünden yoksunsa izleyicisi az olmaz mı?!



İşte bunlar ve bunlar gibi durumlarda insan kendine her şeyin bir "gösteri"den ibaret olduğunu hatırlatırsa, o cümleye yeni anlamlar yüklemiş olur.. Ben öyle yapıyorum ve adaptasyonlarımdan da gayet memnunum (.

Söyle MSN, Neyim Ben?!


Siz bomboş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz bilmem (boş değil, bomboş.. yani katıksız amaçsızlık halindeki o boşluktan bahsediyorum.) ama benim bu tip durumlarda uyguladığım B planlarımdan biri de msn'in güzide eğlenceliği "sen hangisisin bağalım?!" temalı testleri..

Sebebi ise basit; vakit öldürmek deyimini hakkını vererek gerçek hayata adapte ediyor ve kendinizi zamana garezi olan bir seri katil gibi hissetmenizi sağlıyor, insanın kendisini sorgulama dürtüsünü besliyor ve bunu gayet keyifli bir şekilde yapmanıza vesile oluyor, 5N-1K başlangıçlı sorularınızı cevaplamanızı sağlıyor ve bunu en absürd şekilde yapıyor.. vs. vb. Tabii bir de işin gerçeklerle paralel bi sebebi daha var..

Çoğu test o kadar manasız ki insan "hadi canım!" diyor ister istemez.. Yani "Hangi ünlünün rearkarnasyonusunuz?!", "Hangi İmparatorsunuz?!" veya "Ne tür bir şekerlemesiniz?!" başlıklı soruların cevabı ne olabilir ki der insan kendi kendine.. Ama yine de merak etmeden de edemiyorsun işte.. Çünkü kaynağı ne olursa olsun biz kendimizle ilgili bi şeyler duymayı severiz.. Böyle yaratılmışız.. İnsanlar bizi eleştirsin isteriz ama yapıcı olarak.. Kendimizi nasıl gördüğümüzden o kadar eminizdir ki başkalarının da bizimle aynı fikirde olup olmadığını merak eder dururuz.. İşte tam bu sebepten dolayı bilimsel nitelik taşımayan MSN testlerinde bile "ben nasılım?!" sorusunun cevabını ararız, kendi cevabımıza paralel olmasını dileyerek..

Sempatik misin?! isimli testi çözeriz, olumlu sonuç çıkması veya "evet ölümcül sempatiksin bro!" yanıtını almak için hile(!) yapa yapa şıkları işaretleriz, sonra gelen sonucun aslında gerçeği yansıtmadığını bilip bir de sahiden öylemiyiz diye bize uyan asıl seçeneklere tık ederiz.. Sonra bu da yetmez, en yakınımızdakilerin dışında kimseye soramadığımız soruların da testleri olduğunun farkına varırız ve "Azimli misin, hovarda mısın, gıcık mısın, enteresan mısın, ince ruhlu musun?!" başlıklılara yöneliriz.. Olaya ısındığımız vakit de işin cılkını çıkararak hangi unlu mamül olduğumuzu falan merak edip bu sefer o testlere başlarız..

Yani işin özü şu, herkes bi şekilde test edilmek ister.. Bunun kısa ve acısız(!) yolu da bu tip testler üzerinden geçer.. İşte işin gerçeklerle paralel sebebi de budur.. Yoksa zaman her türlü ölür, hele ki internet ortamında.. Yine de ciddiyetsizliğin her alanda az veya çok cezalandırıldığı bir dünyada saçmalayarak zaman öldürme seçeneği her zaman B planı olmalı.. Aşırı doz olmaması şartıyla tabii ..lol.

p.s. Marilyn Monroe'nun rearkarnasyonuymuşum, İmparator halim Fatih Terimmiş ve bir tür şekerleme olsam lolipop olurmuşum..

p.s.2 Sonuçlar ilginç mi?! Pek değil.. Lazım mı?! Hiç değil.. Alakasızlık yönünden takdir edilesi mi?! Hem de nasıl...

12 Mart 2010 Cuma

Twitter Telekleri Vol.II


# Bulunabilir hint kumaşı alıp onu kırmızı kar yağdığı mevsimde çıkmaz ayın çarşambası pazarında satmak istiyorum.. Buna ne dersin Adidas?!

# Anthrax'ın Dharma esintili logosunu görünce Lost'a çemkirenleri black smoke'a havale edesim geldi.. Bi silkelesin de kendilerine gelsinler..

# Günlük hayatında HAAĞYIIIĞR!! diye film bazlı haykıran insanlarla tanışmak isterim..

# Eskiden çektirdiği güzel resminin altına "Ay ne iğrenç çıkmışaam" tandanslı yorum yapan insan.. Sadece salak değil, komplekslisin de!

# İnsanlar değişmezler.. Sadece maskeleri düşer, kostümleri artık bol gelir, repkliklerini unutur, kısacası oynadıkları rolden sıyrılırlar....

# He bi de; "yo Hurt Locker, imma letchu finish but Avatar is the best movie of all time.." diyorum via Facebook

# Avatar'a en iyi film Oscar'ını vermeyen Akademi popüler olana burun kıvırmayı marifet sanan özenti ergenlere benzedi.. *Na'vi ce küfreder*

# Bence böylesi daha orjinal olurdu; "Uzaklarda araban, çünkü sen içindesin.. Basmışsın 120ye, 4. vitestesin.." (bkz: taht kurmuşsun kalbime)

# Herşeyden önce kendini seviceksin* lafı bazen ne manasız, ne hükümsüz olabiliyor değil mi follower?!

# Harry Kewell'a da artık bi kavuşsak ya.. Güiza'nın göz yaşlarına üzülmüş olabilirsin follower ama ben Kewell'a üzülüyorum..yani özledik işte

# Manga S-Fest'te de çalar artık "vi kuld bi dı seym"i.. Ne yapsak, BfMV'a yapılan Wacken imza kampanyasını bizde mi uygulasak bu peluşlara?!!

# Aa böyle bi şey vardı dedirten link: http://i213.photobucket.com/albums/cc16/cebirsel/ilginc.jpg

# Engin Altan Düzyatan ismi ne gariptir.. Birine adın ne diye sorduğumda bana bu üçlemeyi söyleseydi direk "Efendim?!" derdim...

# "Lost izleyen insan Heroes mu izlermiş" veya "Heroes izleyen insan Lost'tan ne anlasın" tarzı sözler esra-ceyda kardeşlern ağzından çıkmadır

# S-Fest'in bilet fiyatlarının açıklanmasına da saatler kaldı bu arada.. Gerçi o adamlar 7981TL dese bile kabulüm...ama demesinler tabii lmao!

# Lamb of God için sahne önü 130TL isteyen zihniteye teşekkür mü etsem yoksa öğrenci gibi düşünüp küfür mü etsem çelişkisi yaşıyorum

# Manga ve Eurovision şarkısı hakkında bi yorum yapıp sürüye ben de katıldım evet. Ama bu kadar "katılbery"ye kastıran başka şarkı yok şu sıra

# Tarafımızdan yazılmış her ingilizce sözlü şarkıda illa "I can see it in your eyes" türevi Mr. and Mrs. Brown cümlesi olmak zorunda değil mi?

# Kim bilir kimin kimi bildiğini?! sözünü Ratatoille'un dublajlı versiyonunda duymuş ve gülmüş bi insanım, evet

# Vancouver kapanış törenini izledikten sonra Protest the Hero - Kezia dinlemek Kanada'ya saygı duruşunda bulunmakla paralel bi davranış bence

# Oscar törenini heyecanla beklemek ve bunu her sene yapmak da insana değişik bi his veriyor.. Veya bu gibi şeyler işte

# Digiturk+plus en çok dizi izlerken mest ediyor ya insanı, işte buna içilir diyip kadeh kaldırmak istiyorum.. *Warrick özlemi çeker.. ama HD*

# Yetenek Sizsiniz sırf Ali Taran için izlenir.. Yoksa cidden yeteneksizsiniz.. Pardon, sevdiğin kız sana ne diyordu Bilal?! ridiculous

# Facebook'ta açılan ".. hayranları" fan page'leri ne kadar saçmadır ve fark edeni yoktur. Yani ben neden "Lost Hayranları"na hayran olayım ki

# Tavsiye üzeri önce Adam Lambert - Whataya Want From Me dinlenir, sonra Google görsellerden A.L. aratılır, çıkan sonuçlara O.o yapılır

# Okan Bayülgen'in çok zeki olmadığını düşünen nadir kesimi saygıyla selamlıyorum.. Nedir bu "Okan chok zekiie" anlayışı ya? "Okan" ne ayrıca?

# Hiç FarmVille oynamamış ve bununla gurur duyan biriyim.. İlginç mi?! Değil..

# Uzak bi ihtimali yakın hale getirmek, somut düşüncelerdeki soyut bi beden olmak ve tüm bu ironileri hazmedebilmek...büyük iş

# İnternette dönen fake ötesi Road Runner-Cayote alternatif sonu videosu hala beğeniliyorsa diyebileceğim tek şey var: MiP MiP

# MasterCard reklamlarında şey de desinler: Bulunmaz hint kumaşı...paha biçilemez.. Hep yürekleri ısıtmasınlar, ironik de olsunlar di mi yani

# Ayrıca Vancouver Kış Olimpiyatları açılış töreninde Tap Dance yapan ve bu işte birincilikleri olan bi insan var.. Bana onun adı lazım

# Aylardır olmasa da haftalardır ilk defa pc başındayım fakat sanki internet bağlantım bana "Şimdi de ben seni istemiyorum!" diye trip atıyor!

# "Saçmalama hakkımı kullanmak istiyorum!" diye serzenişte bulunduğum ilk an kendime ninca_sinek nickini alıcam.. Direk epic win..di mi?!

# Nokia için mesaj tonu aramak da bambaşka bi şeymiş.. Şu dakikalarda bu gerçekle yüzleşiyorum.. 7981 tane remix mi yapılır genco?! Kınadım..

# Çok özlediğim birini düşünüp gözümü kapatıp havayı kokladığımda, o kişinin kokusunu duyuyorum gibi oluyor.. Hadi canım bende?! di mi (: lol.

# Metin2 diye bi oyun var ya.. Onla oynayan biri ile tanışayım, bi kasa Skol hediye edicem. Bite Fight falan bi derece.. Ama Metin2 nedir ya?!

# Facebook'ta 7981 sefer paylaşılan videolar hala inatla News Feedi süslüyor ya boydan boya.. Pes diyorum! Ezbere aldık sayenizde abuk şeyleri

# Biz Galatasaraylıların FB maçlarını katıksız bi heyecanla izlemesi çok olağan... Fener gol yediğinde biz atmışız gibi sevinmemiz de aynı şey

# Ayrıca gördüğü rüyayı bütün detaylarıyla hatırlayabilen ve dakikalarca anlatabilen bi ben mi varım?! Veya bu çok mu imkansız bi şey?! No X2

# Uykunun ortasında belki de gördüğün rüyadan etkilenip "şunu tweetleyeyim ben, güzel olur" diyip ayılmak ve tekrar uyumak.. Ne Twittermış be!

# Uykusu gelen Syntinen insanından verim alamama durumunu şöyle özetleyebiliriz: "SYSTEM FAILURE".. Çözüm ise basit: 4 8 15 16 23 42.. execute

# Annem sen hala yatmadın mı?! bakışı atınca ona sakince gülümsedim bi şey demeden.. Şaşırıp gitti.. Tam burda: Hayat ne garip, vapurlar filan

# Sadece bi şey söylemek amacıyla konuşan insan saniyeler sonra kendini aptal hissetmiyorsa tam zamanlı olarak acırım ben o insana dude

# Sebepsiz yere, birden peydahlanan baş ağrısı ne kadar da sinir bozucu bi şeydir öyle gaddemit!!

# Facebook görünümünü değiştirmekte depresyonlu kadınlarla yarışır hale geldi resmen. Bi kendini sev be dost! Hem hiç de beğenmedim yakışmamış

# Hayattaki tek amacı zengin birisiyle evlenip, evinin "İstinyePark'er"ı olmak isteyen zihniyet... GET A BRAIN GIRL!! Böyle çok yaşamazsın sen

# Ülkeye Meg Ryan geldi diye komalara giren köşe yazarları ipin ucunu kaçırıp Ryan'ı Emel Sayına benzettiler, keşke tanışsalar ya la* dediler!

# Şimdi bu kadar kar muhabbeti yapılıyor ya, yazın da artık 7981 gün "Hevet sayın seyirciler gölgede 45 derece hissediliyor" rererösü dinleriz

# Zorlama ifadelerle ve sadece klişe tabirler kullanarak seksi olduğunu sanan insan bunu davranışlarına da yansıtsın da biraz daha gülelim..

# Fakat 7981 saattir Ironbound dinlediğim halde bir parça dahi olsa sıkılmamam?!!


# Duvara asılan Kreator posterinin yerini beğenmemişçesine kenarlarından aşağı doğru kıvrılması bence paranormal bi olaydır follower...

# Kimse için "Ben seni çözdüm" dememek lazım düşüncesi insana bu kadar mı acı hatırlatılır?! Hem de bu saatte?! Alkışlar o zaman bu tesadüfe..

# Giller'in Kediler takviminde günün kedisi ile tam da o günün ne kadar berbat geçtiğine söverken göz göze gelmek nasıl da geriyor insanı gosh

2 Mart 2010 Salı

And the Oscar Goes To....



....(kendi adımı yazmamak için acı çektim lan resmen :D:D)

Ehm.. *boğazını temizler* Sevgili Fellow'er, Oscar törenine bi kaç gün kala, ben de blog'a yazmaya fırsat bulmuşken, bu yılki tahminlerimi maddeler halinde bi sıralayayım dedim.. Her sene gayet başarılı Oscar atamaları(!) yapıyorum, bakalım bu sene de seriyi bozmadan gidebilecek miyim?!

*En İyi Görsel Efekt: Avatar
*En İyi Ses: Avatar
*En İyi Şarkı: Take It All - Maury Yeston
*En İyi Müzik: Sherlock Holmes
*En İyi Makyaj: Star Trek
*En İyi Kurgu: Avatar
*En İyi Kostüm: Nine
*En İyi Sanat Yönetmeni: Nine
*En İyi Görüntü Yönetmeni: Avatar
*En İyi Belgesel: The Cove
*En İyi Animasyon: Up
*En İyi Uyarlama Senaryo: N. Blomkamp - T. Tatchell (District 9)
*En İyi Orjinal Senaryo: Mark Boal (The Hurt Locker)
*En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Stanley Tucci (The Lovely Bones)
*En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Penelope Cruz (Nine)
*En İyi Erkek Oyuncu: Morgan Freeman (Invictus)
*En İyi Kadın Oyuncu: Helen Mirren (The Last Station)
*En İyi Yönetmen: James Cameron (Avatar)
*En İyi Film: Avatar

Kimisi tam gönlümden geçen isimler oldu (mesela Morgan Freeman veya James Cameron, Avatar ikilisi) kimisi de Akademi böylesini sever diye düşünüp koyduyum isimler oldu (Take It All'lu Yeston veya Helen Mirren) ama 3 aşağı beş yukarı bu isimler açıklanacaktık bana göre..

"Avatar'a torpil geçmişsin Syntinen, aaa nck nck nck ayıp sana!" demeyin hiç, hakkıdır alacağı her ödül bu filmin ve umarım aday olduğu tüm ödülleri alıp gelir de bi Benjamin Button felaketi yaşamaz *amin der* (hatırlayalım; The Curious Case of Benjamin Button filmi kazandığı adaylıklarla ters orantıda bir Oscar ödül seremonisi yaşamıştı malesef ki ben severim o filmi) Her ne olursa olsun Cameron-Bigelow kapışmasını izlemek hoş olcak, eskiden karı-koca olduklarını da düşünürsek tam derbi valla lol.

p.s. Resim Joker'dan (: Heath Ledger'a bi saygı duruşu... Onu da anmış olalım böylece

Bütün kızlar toplandık, bizonlardan hoşlandık!


Kadın cinsinin "kötü çocuk" saplantısını, takıntısını bilen bilir.. Bunun sebebi aslında gayet insani.. Yani herkes düzeltebileceği, projelendirdiği, kendinden bi şeyler katabileceği ve "bunu bu hale ben getirdim!" diyebileceği şeylere ekstra ilgi duyar.. Biz dişi kesiminin de kötü çocuk sevdasını bu insani dürtüyle gayet basitçe açıklayabiliriz yani.. He ama sadece durum bundan ibaret değildir, bu karşı cinste ideal eş belirleme standardı(!)nın da belli kriterleri, nedenleri vardır, ayrıca kötü çocuk tamlaması tamamen ayrıca işlenmesi gereken bi olgudur.. Bu bad boy açılımını daha sonra zevkle işlemeyi düşünüyorum :pis-pis-sırıtan-smiley:

Olayın bu yönü tartışmaya açık ve üzerinde konuşulması keyifliyse de bir de şu kötü çocuk olma durumunu abartan, bambaşka boyutlara çıkaran er kişileri var ki hedefimiz bu yazı itibariyle onlar, kendilerine "bizon" benzetmesini kazanan yarışmacılarımız oluyorlar.. Ve her kadın hayatının illa ki bir döneminde bu evlerden ırak, galaksilerden kovulası tür erkeklerle bi ilişki yaşama talihsizliğine erişiyor.. İlk derste konuyu anlamayıp tekrar bu hataya düşen de var, acı bir tecrübe yaşadıktan sonra "Bir daha mı böylesi?! Tövbe!" şeklinde yardıran da.. İlişki süresince birlikte olduğu erkeğin bizon olduğunu fark eden kadın eğer aşk denen Mithril mamülü prangalarla bağlıysa o kişiye, görmezden geliyor yaptıklarını ve derin derin sabrediyor.. Ama bu prangalar bildiğin uyduruk çeliktense (yazar burada "aşkı çok kuvvetli değilse" demek istiyor lol.) o zaman pek sabretmeden 90'a çakıyor şutu gelişine...ve GOL tabii neticede.. Bu tarz bi ilişkide her zaman üzülen taraf bizonluğa uğrayan taraf olur ve tek kazanç o ilişkiyi bitirmektir.. Zira bu tip bi ilişkide edinilen tecrübelerin başına hep "keşke" eklenir ve "keşke"ler de iyi değildir.. En azından kısa vadede..

Bunca laftan sonra soranınız olursa "Peki Syntinen, sana göre erkeği bizonlaştıran(!) şeyler neler ki yani böyle hemen tribi attın alllalaaa?! şeklinde, vakit kaybetmeden cevap vermek istiyorum parmak kaldırırken 79812511 kalori harcayan ilkokul öğrencisi çevikliğiyle jdhjksxhjd Şimdi efendim; bizon erkek düşüncesiz, bencil, rahatına düşkün, beleşçi, kaba, sadakati bıçak sırtında olan, ilgisiz, tecrübesiz, kaprisli, huysuz, hep alırım hiç vermem zihtiyetine sahip, uzlaşılması ancak onun istekleri yapılırsa mümkün olan bir erkektir.. (E oha yuh ama ne kadar kötü özellik varsa saydın, böyle bi insan var mıdır dünya üzerinde be Synt?! deme hiç var işte.. Ben bizon diyorum onlara sen ohayuhlu erkek de fark etmez lol.) Peki bu tip bi erkekle bi kadın nasıl ilişkiye başlayabilir?! Henüz tanımıyordur.. Nasıl olur da tanıdıktan sonra o ilişkiyi sürdürebilir?! Aşkın mantıksız moduna denk gelmiştir..



Ben böyle bir "bizon"dan hoşlandım mı?! Evet ve bu durumu -miş'li geçmiş zamanın rivayeti haline getirdiğim için de kendimi tebrik edip, şerefime içiyorum..

ÖSeSe'ye 1 2


Bu sözün herkes tarafından bilinen devamını getirecek değilim, neticede anladınız ne demek istediğimi ki amaç buydu.. Ayrıca biliyorum artık malum sistemin adı ÖSS değil, ikiye bölündü değişik isimler aldı vs. fakat.. konumuz cidden bunlar değil.. (Yani evet konumuzun temeli bu sınav ama burda 7981 saat sınavın bilinen saçma yönlerini yazıp sizi buhrana sokacak değilim lol.)

Neyse ne demeye çalışıyordum.. Heh.. Şimdi ben hala ülkemiz öğrenci kesminin büyük bir çoğunluğunu içeren "Üniversiteye hazırlanan dershane genci" topluluğuna dahilim ne yazık ki.. Gerçi bu 3. denemem olacak ama neticede ilk girişte kazananamadım değil mi?! Tabii "ilk girişte kazanmak" diyince coşkulu bir yüz-boyunda çiçekli çelenk-sivilce gözlük ikilisinin hakim olduğu bi çehre ve dershane adı baskılı bi tshirt aklınıza gelebilir hemen, gelmesin.. Zira yarış atı cinsi damızlık Türkiye birincisi öğrenci değil, normal(!) olanlardan bazılarımız da ilk girişte kazanabiliyor...işte bi de ben gibi "kısmet değilmiş" diyenlerimiz de olmuyor değil hani.. (:

Olayın kısacasına değinmek gerekirse zaten yeni olduğum blog dünyası(!)nda rötarlı olmamın sebebi tamamen 3 harfli mağduru olmamdan kaynaklanıyor ki bu üç harfin iyi saatte olsunlarla alakalı olmadığını konunun gidişatından nefis bi şekilde anladınız zaten.. lol. En azından şu 11 Nisan'daki YGS'ye kadar harıl harıl bi şeyler yazacağımı sanmıyorum ama kendime boş vakit yarattığım anlarda aklımdaki birikmişlerimle yardırıcam buraya bi de benden duymanızı istediğim şeyleri sevgili fellowwer ekibi.. *sırıtır*

"Yine yeni yeniden görüşmek üzere diyorum ve finish'i "bi de benimki" diyerek yapıyorum" derdim fakat 1 Nilüfer'in bu sözü pek sık kullanılır bu gibi durumlarda, anti klişe timine hedef olmaya gerek yok, 2 zaten görüşürüz demek absürd olur hep buralarda olacağım düşünülürse, 3 başlığı tamamlamamak için ilk etapta o kadar kastım, tükürdüğümü yalamak istemem lol.. cya