31 Ocak 2010 Pazar

Yedinci


Yok bu böyle birinci/yedinci/ondördüncü falan olmayacak.. Benim burda yapmak istediğim şey uğuruna delice ve çoğu kişiye göre mantıksızca inandığım 7'ye bir saygı duruşunda bulunmak, blog'un yedinci yazısını 7 ile alakalı bir mesajla taçlandırmak.. Ki yapıyorum da bak, evet..

Bu sayının bendeki anlamı cidden fazla.. En küçük örnek olarak Aralık 25'inde doğduğumu söyleyebilirim mesela.. "Nalakalan!" diyeniniz olursa da "2+5=7 ollom" diye cevap vermeyi bir borç bilirim..

Alakayı bu şekilde kurdum yani ben.. Sabah sekiz buçukta kalkmam gerekiyorsa saati 08:35'e kuruyorum, ayın 7si, 16sı, 25'inde günümün çok güzel geçeceğine inanıyorum (ki cidden öyle oluyor, illa bi hoşluk oluyor o günlerde) ve ben böyle inandıkça da etrafıma böyle bir "enerji" yaymış oluyorum.. Bu tip çakrasal(!) durumlara çok inanmasam da 7-16-25 durumunu daha şık açıklayamazdım lol.

Kimine göre çok gereksiz geliyor benim bu takıntım, kimi şaşırıyor, kiminin hoşuna gidiyor ve hemen o an bi "şanslı sayı" evlat ediniyorlar.. "Aa benim için de 5 uğurludur" veya "Ben de sekizi seviyorum hoju, çok karizma" diyen çıkıyor ortaya.. İşte böyle insanlar kucaklanası insanlardır diye düşünüyorum ben de ve hemen nasıl o sayıları hayatlarında bulabileceklerini, nasıl görebileceklerini(!) anlatmaya başlıyorum..

İşin içinde de biraz Jim Carrey'li "The Number 23" edası var aslında değil mi bu bahsettiğim filmi izleyen blog-takipçim?! Yaa, fark edeceğini biliyordum.. lol. Ama işte bu durumum ordaki gibi saplantılı veya hayat durdurucu falan değil ki zaten o film de farklı bi eksende ilerliyor ve daha komplike bi hal alıyor o da ayrı konu *svb*

Zaten 7 benim sadece kendime mal ettiğim veya edebileceğim bir "uğurlu sayı" durumu değil.. Çoğu toplumda yedi uğurlu sayılır, filmlerde kitaplarda çok sık kullanılır, herkes tarafından sevilir, Pamuk Prenses bile 7 cüceyle takılır falan filan.. Bu yazıyı okuduktan sonra Google ödevi olarak 7'nin Uğuru diye bi sörçleyin bakalım neler neler varmış 7de *yavrusundan gururla bahseden anne havasında* nasıl da uğurluymuş, anlamlıymış bi bakın..

Toplamda da 7 paragraf yazarak Yedinci yazımı sonlandırayım o zaman.. Siz de "aağ ne psikopat çıktı lan bu!" mu diyeceksiniz yoksa "Ben de severim lan, benim de bi uğurlu sayım var" diye fikir birliği içine mi gireceksiniz onu bi düşünün lol. Yada hiç düşünmeyin, direk doğum gününüze bakın, orda hazır bi tane var.. Ben öyle yaptım :D

iPhone'unuz Var ma?!


Benim yok.. Lazım mı peki?! Hayır..

Şimdi peşinen niçin bu kadar önyargılı olduğumu anlatmak isterdim fakat üzerinde uzun cümleler kurulası bi durum değil bu iPhone mevzusu malesef.. (resmen de uzun cümle kurdum bu arada:) Yine de yaşadığım en son örneğe dayanarak bi iki bi şey yazmak istedim.. O örnek ne mi?! Şöyle ki,

Üst komşumun ergen kızını ne zaman görsem elinde/kulağında iPhone'uyla yapışık geziyor.. İki üç gün önceki asansör bekleme seanslarımdan birine bu kızımız da dahil oldu.. Yine elinde iPhone'u hararetli hararetli bi şeylere dokunmakla meşguldü.. Gözlerimi devire devire yerinden çıkaracağımı korktuğumdan "komşu ergen"e bakmamayı tercih ediyordum ki bi anlık dalgınlığıma yenik düşerek bu düşüncemi deldiğim ilk anda göz göze geldik ve olaylar gelişti:

Komşu Ergen: Selağm Syntinen.. Naposun?!
Syntinen: İyi gibiyim Komşu Ergen.. Sen?!
Komşu Ergen: Nohlsun yha ben de iiyim işde.. iPhone'um kastı biras ona uyus oldum (dudak büzer)
Syntinen: Ha.. (gayet kalassal bi ilgisizlikle) düzelir ya, takma yani..
Komşu Ergen: Hep böle takılıo yha annamıyorm.. Sende de iPhone var di ma?!
Syntinen: Yok bende hayır.. (ateş saçan gözlerle asansörün kaçıncı katta olduğuna bakar) Sevmiyorum yani..
Komşu Ergen: Neden kie?! Herkese lasım yha bunnar.. (gücenir) Herkesde de vaaar
Syntinen: *brutal in here* ASANSÖRÜ BIRAKIR MISINIZ?!.. Ben eksikliğini hissetmiyorum..
Komşu Ergen: Çok faydalı bişi ya.. Ben artık bunsuz yapamam yane (eldeki iPod'u göze doğru sallar)
Syntinen: Anlıyorum.. (merdivenlerden yukarı sıkıntılı bakışlar atar)
Komşu Ergen: Aa bak kendine geldie.. Hep böle yhapıyo ama üzmüyo beni çok fasla (iPhone'a sevgi dolu bakar)
Syntinen:
Negzel.. (asansör gelmiştir, muazzam asık suratlı bi Synt ile cıvıldayan Tweety modundaki Komşu asansöre biner)
Komşu Ergen: Çık çık bitmez şimdi ekikiki (12. kattan bahsederek) Böyle zamanlar için lasım işde iPhone
Syntinen: (iç çeker) Sen de haklısın.. Ne diyim
Komşu Ergen: Diğ mi?! ekikikiki O zaman en kısa sürede al da iPhone kankiliği kuralım (inmek üzere olan Syntinen'e sırıtır)
Syntinen: ("Azı dişim ağrıyor" gülümsemesiyle sırıtığa karşılık verir) Kurarız.. Hadi iyi günler..
Komşu Ergen: Sana daağ (iPhone'lu elini sallar)

Çektiğim bu çile(!)den sonra ya hemen aşağı inip en yakın teknoloji mağazasına gidip bi iPhone almam lazımdı ya da hayat boyu iPhone almama kararıma şükrederek huzurla evime girmem.. İkincisini yaptım tabii ki.. O yüzden tekrar yaftalıyorum kendimi: Merhaba ben Syntinen, iPhone'um yok ve çok mutluyum lol.

Öyle değil


Şimdi hepimizin kendine ait doğruları oluyor ya hani.. Heh, evet.. İşte onlar etrafımızdakileri göre doğru değilse, bünyemizde bi çırpınış başlıyor.. Hele ki bu "doğru" olan şey hakkında cidden bilgi sahibi olduğumuz ve bizim de kalpten inandığımız bi şeyse..

Mesela ben evlilik fikrini çok "olmazsa olmaz-hemen olmalı" görmeyen biriyim.. He ama bunu marjinal olayım, evlilik karşıtıyım yehoov* tarzında sloganlar atıp dikkat çekeyim, azınlık kesimde bulunup gelinlik hayali kurmayan olarak gözükeyim falan diye yapmıyorum.. Sadece çok özgürlükçü bir karakterim var ve evliliği de bi nevi dizginlenmek olarak görüyorum.. (Neyse Bu evlilik konusuna sonra değinirim artık..7981 kola ayrılma kapasitesi olan bi konu, anlatmak istediğimden uzaklaşmayayım örnek vericem diye lol.)

Ne diyordum, heh.. Mesela bana göre evlilik o kadar da şart değil ve bu benim doğrum.. Fakat karşımdaki hemmen, hiç vakit kaybetmeden "İşte Syntinen öyle değil, bak şimdi..." başlangıçlı bir cümleye girişiyor mesela.. Neden?! Çünkü bu da onun doğrusu.. Ama ben kendi bildiğimin kesinliğinden kendime göre o kadar eminim ki derhal savunmaya geçiyorum ve bi şekilde kendi doğrumdan bahsetmeye çabalıyorum.. Gel gör ki insanlar ama öyle değil demeyi o kadar seviyor ki burnunun dibine kanıtları soksam dahi bi burun kıvırmaca e ben bilirimci havada olmaya devam ediyor..

Kısaca olayın "yani"si şu: Yaşımız ilerledikçe ve yaşanmışlığımız arttıkça kendimize has doğrularımız oluşuyor ve şekilleniyor.. Doğal olarak da yeri geliyor ve bunlardan bahsettiğimiz zamanlar oluyor.. İşte bu anlarda illa ki öyle değil diyen biri çıkıyor ortaya.. Çok da takılmamak lazım ki netice de o da kendi doğruları olan birisi.. Burda endişe etmemiz gereken(!) topluluk bizim doğrularımıza Ortaçağ'ın eli meşaleli, ön dişi çürük, cadı avlama heveslisi halkı gibi yaklaşan topluluk.. İşte öylelerine ne kadar brutal söylerseniz söyleyin o meşaleyi bırakmazlar..

O yüzden "öyle değil" diyene "bana göre öyle" demek olayın en kestirme olan hali olsa gerek.. "Böylesi de çok sıradan oldu be canım" diyecek olanlara ise alternatif cümleler üretebilirim, talep üzerine fiyat bildirilir.. Kelepir! lol.

30 Ocak 2010 Cumartesi

Twitter Telekleri Vol.I


#Megadeth - Paranoid dinlemek son saatlerde içinde bulunduğum gloomy moddan beni çekip çıkardı resmen ya işte bu bile Long Live Dave dedirtir

#Peki uğruna ölüp bittiğiniz insanın sizin için anlamsızlaşması?! Yeni birinin ise sanki canınızı daha da acıtıyor olması?! Böyle ironinin ..

#Sweating Bullets lyric olarak ne can yakıcı bi şarkıdır, her Dave klasiği gibi.. Hatırladım, iyi oldu

#Hala değer verdiği insana, sevdiği insana tam anlamıyla bunu hissettiremeyenler... Çok geç olabilir pislik! Rise & Shine, get up urself!!!!!

#Ama benim takdir yerine taktir yazmayı düşünmem, buna rağmen "atktir" yazmam tamamen nefret edilesi bi şey, yanlış olmasın..

#Annenin 7981 kere yemek hazır diye seslenmekten bıkmaması, sesinin asla formdan düşmemesi ve giderek yükselmesi atktir edilmesi gereken bi ş

#Film izlerken "DUR YAPMA!! ORAYA GİRME.." veya "ARKANA BAK!" diye bağıran ve senaryoya karışan insanı izlemek kimi zaman çok zevkli oluyor..

#Fakat yapabildiği tek Megadeth muhabbeti "Dave de çok ukala hoju ya.." olan insanların hala varolması?! Hayat ne tuhaf di mi lan diyor insan

#Facebook'taki relationship status update dramaları cidden bazen fazla senaryolaştırılıyor.. 27 tane like ve 52 comment mı?! SYSTEM FAILURE.!

#İşte şimdi UGG'larınızı rahat rahat giyebilirsiniz siz İstinyePark insanlığı..

#20. yaşıma girdim diye bunalımlanacakken teyzem imdadıma "Amaan 20de büyük yaşmıymış, baksana yanında koca bi sıfır var!" diyerek yetişmişti

#Evcil hayvanın var mı?! sorusuna, "Evet var, bi sömürgen besliyorum." diye cevap verdiğimde çok gülmüşlerdi.. Ama besliyordum lan resmen !!

#The Ellen DeGeneres Show izleyip ardından Legion of the Damned dinlemek kültür şoku sayılabilecek nitelikte bir aktivitedir bana göre..

#Gişe hasılatı baz alınırsa J.Cameron'dan daha üstün bir adam gelemez.. Geliyorsa da bu insanlığın yarısı o adamın filmini izlemiş demektir!!

#Hopside Down bardaklarıyla Heineken içmek istiyor canım.. Hatta bana o bardaklardan ve 7 kasa Heineken hediye edilsin, negzel de olur

#Deli gibi endişe ettiğiniz bi şey aslında içi boş bir kabuk gibi manasız çıkıyor ya en sonunda.. İşte o an insan kendine çok acıyor içteniçe

#Değişmeyen tek şey değişim ya.. İnsanı şaşırtmayan tek şey ise şaşırtıcı olayların bu kadar sık gerçekleşmesi.. Alışkanlık meselesi işte....

#Bir şeyi söylemek ve sonrasında pişman olmak en "olağan" durumdur fakat yarattığı can sıkıntısı "olağan dışıdır" kesinlikle.. Oh the irony!!

#Dinlediğin müzikler ruhuna kurabiye hamuru muamelesi yapıp yoğurup şekillendiriyorsa, merhaba...mutsuzsun veya müziksiz yaşayamaz insanısın!

#Üst kattaki komşumun ergen kızı 7981 saattir aynı şarkıyı dinlemekte.. Lyriclerden şarkının kime ait olduğunu falan bile çıkardım, o derece!

#Facebook son günlerde fazla hata mı vermeye başladı yoksa o bile bana mı ters gidiyor?! Alınganım sanki.. Ama bu Facebook kasışını açıklamaz

#Tam şu anda biri bana bi hediye verecek olsaydı Lancôme - Hypnôse versin isterdim.. Cidden "kokusunda davet var".. (Nescafé de severim evet)

#"Tamam kar yağdı, tamam hava çok soğudu.. Ama ne kadar dramlaştırdınız, ne kadar büyüttünüz be insanlık" Kışla ilgili bir tweet böyle olmalı

#Asansöre tanımadığınız biri bindiyse, 12 katlı apartmanın 11. katında oturuyorsanız, yabancı kişi 9. katta inecekse...gerilim zamanı başladı

#Sayılı zaman eğer ucunda can sıkıcı bi halt varsa kolay geçiyor, yoksa heyecan dolu bi bekleyişteyse bünye sayılı zaman pause'luyor kendini!

Tasarım Tasası


Aslında benim öyle çok da saplantılı şekilci bi halim olmasa da görünüşe-görünüme her sağlıklı insan gibi önem veririm.. Bu konu da aklıma ciğerlerine yeni yeni nefes dolan bir bebeğe benzetebileceğimiz blog'umun dış görüşünü ile ilgili nasıl şekillemeler yapabilirim diye düşünürken geldi..

Bİlgisayardı, tasarımdı, photoshop'tu falan pek anlamam esasen.. Bu sebepten dolayı ilk başlarda "ölümcül" sade ve dış görünüş olarak pek bi özelliği olmayan bir blog olacak bu.. Tabi etrafımda bu konuyla ilgili bir bilen* olan insanlara sorucam aklımdaki tasarımı nasıl blog'a dökerim net üzerinden diye..

Biraz böyle idare edeceğim artık.. Bakalım... (nereye?! demek istedim bunun ardından da..tamam susup bitiriyorum...gülmediysen de canın sağolsun, dert değil pal.)

Açıklıyorum


Hepimizin hayatı bi şeyleri açıklamakla geçiyor aslında diye düşünüyorum.. Yani, anne baba başta olmak üzere etrafımızda hesap verdiğimiz ve cümlelerimizin sonuna iki nokta üst üste koyduğumuz o kadar çok insan var ki tahammül edebilmemiz bile başlıbaşına bi alkış sebebi..

Düşünün, en yakın arkadaşımıza bile bi takım açıklamalar yapmakla hükümlüyüz.. "Ama buna bi manada 'dertleşmek' de diyebiliriz Syntinen?!" cümlesi kurulabilir pek ala bunları okuduktan sonra.. Ama öyle değil işte, arada incecik bir çizgi var..

Ne var yani ben bazı şeyleri kendim yaşamak istiyorsam?! "Neden?" sorusuna "Bilmem." diye cevap verip bunun yeterli olmasını istiyorsam?! Gayet normal istekler bunlar di mi?! Bence de..

Bu kadar stres dolu bi şey yazmak istemezdim, aslında şu anki ruh halimle bu yazdıklarımın da pek alakası yok ama nedense elimden böyle çıkıverdi.. Veya aklımdan.. Nerden çıkması size daha şık geliyorsa kafanızda orayı canlandırın lol.

Birinci




Pekala.. Biraz stresli bi iş sayılabilir aslında bu blog yazma durumu.. Neyse şimdilik "kendin çal kendin oyna" durumu geçerli olduğundan benim için, fazla gerilmeye de gerek yok aslında...

Bu kadar uzatmadan da direk Merhaba diyebilirdim.. Çenem düşük evet